Karabağ “Savaş Diplomasisi”yle Geri Alınacak

Düşünce Mektebi'nde 13.10.2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Cephede başarı sağlanıp işgal altındaki topraklar kurtarılmadan ateşkes çağrıları kabul edilmemelidir. Çünkü bu, bundan önceki tecrübelerden yola çıkarak yine sonuçsuz görüşmeler ve paket taleplerden oluşan uzun yıllar demektir.

Çoğu insanın bildiğinin aksine Karabağ sorunu 1990’dan sonra değil, XIX. yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Çarlık Rusya’sı Kafkasya’yı işgal ettikten sonra 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile bölgenin kaderi değişmeye başladı. Bölgenin iki önemli Hanlığı olan Revan ve Karabağ Hanlıkları da Çarlık Rusya’sı tarafından işgal edildi. Türkmençay Antlaşmasından sonra Rusya tarafından planlı bir şekilde Osmanlı, İran ve Rusya topraklarında yaşayan Ermeniler Revan ve Karabağ Hanlıklarına göç ettirildi.

Demografi değiştirildi

Böylece bölgenin demografisi değiştirilirken, Azerbaycan Türkleri bölgeden zorla çıkarıldı ve bir Ermenistan Devleti kurmak için ilk adımlar atıldı. Çarlık Rusya’sı döneminde bölgede birçok huzursuzluk meydana geldi. 1905 yılında Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında çatışmalar başladı. 30 Mart 1918 tarihinde Ermenilerin saldırısıyla bölgede yaklaşık 12 bin Azerbaycan Türkü öldürüldü. 15 Eylül 1918 tarihinde Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Bakü’ye girerek bölgeyi Ermeni ve Bolşevik işgalcilerden kurtardı. 28 Mayıs 1918’de kurulan ve yaklaşık iki sene süren Azerbaycan Cumhuriyeti, Nisan 1920’de Sovyet Orduları tarafından işgal edildi. Sovyetler döneminde Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı muhtar bir vilayet statüsünde olan Karabağ bölgesinin nüfusu Ermenilerin lehine değiştirilmeye devam edildi. Sovyetler Birliği döneminde Ermeniler, birçok kez Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti’nin Azerbaycan’dan alınıp kendisine bağlanmasını istedi fakat Sovyet Yönetimi her defasında bölgenin Azerbaycan’ın toprağı olduğunu teyit etti.

Ermeniler sihlandırıldı

Sovyetler Birliği’nin son döneminde Ermeniler fiilen harekete geçti ve bölgeyi işgal etmek için hazırlıklar yaptılar. Sovyet yönetimi, Azerbaycan Türklerinin elindeki av tüfeğine kadar topladı buna karşılık Ermenilere silah ve mühimmat yardımı yaptı. 1988 yılında Ermenistan sınırları içerisinde yaşayan yaklaşık 300 bin Türk kovularak kaçkın durumuna düşürüldü. Böylece ilk aşama olan “Türksüz Ermenistan” oluşturuldu.

26.12.1991 tarihinde Hankendi’nin işgaliyle başlayan Ermeni saldırıları 26.02.1992’deki Hocalı Katliamı ile zirveye ulaştı. 02.04.1993 tarihinde Kelbecer’in işgalinden sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ermenistan ile sınırını kapattı ve diplomatik ilişkilerini askıya aldı. İşgallerine devam eden Ermeniler Şuşa, Laçin, Ağdere, Ağdam, Cebrayıl, Fuzuli, Gubatlı ve Zengilan’ı da işgal etti. 1994’te yapılan ateşkes antlaşmasından sonra da cephe hattında zaman zaman “düşük yoğunluklu” çatışmalar devam etti. Karabağ sorununu çözmek üzere AGİT tarafından 1992 yılında kurulan AGİT Minsk Grubu (Eş başkanları ABD, Fransa ve Rusya) olumlu hiçbir varlık göster-e-medi. Ateşkesten sonra geçen 26 yıllık süre içerisinde gerçekleşen görüşmeler netice vermediği gibi, Rusya’nın desteğiyle bölgeyi işgal eden Ermenistan, Karabağ’da ikinci bir Ermenistan Devleti kurmak istedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi işgal edilen Karabağ ile alakalı 1993 yılında dört karar aldı. Bu kararlarda, Ermeniler tarafından işgal edilen bölgenin derhal boşaltılması ve göçmenlerin geri dönmesi istendi. (822, 853, 874, 884 No’lu Kararlar) Ermenilerin saldırıları sonucunda Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal edildi, yaklaşık 30 bin kayıp verildi ve 1 milyona yakın insan göçmen duruma düştü.

Bir süredir uluslararası kamuoyunun gündemini meşgul eden Karabağ cephesindeki ateşkes ihlalleri, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin 27 Eylül 2020’de saldırıya geçmesi savaşın tekrar başlamasına sebep oldu. 1994 yılında ateşkesin ilan edilmesinden sonra Ermenistan birliklerinin cephe hattında birçok kez bazen kısa süreli bazen daha uzun süren ateşkes ihlalleri bu kez en ciddi seviyeye ulaştı.

Dağlık Karabağ sorunu konusunda, Ermenistan iç işlerindeki karışıklıkları (Paşinyan’ın verdiği sözleri yerine getirmemesi ve muhalefete karşı tavrı) ve uluslararası arenadaki siyasi başarısızlıklarını gizlemek için bir kez daha saldırıya geçti. Kendini destekleyenlere güvenerek defalarca cephe boyunca provokasyonlarda bulunan ve sonuçta verdiği kayıplarla başarısızlığa uğrayan Ermenistan, 27 Eylül 2020’de bu kez ağır silahlardan istifade ederek sivil halkı hedef aldı. Azerbaycan Ordusu buna karşı saldırıyla cevap vererek stratejik mevkileri ve yerleşim birimlerini işgalden kurtardı ve kurtarmaya devam ediyor.

Saldırı bekleniyordu

Nikol Paşinyan’ın aylardır gizlice savaşa hazırlandığı hakkındaki istihbarat Azerbaycan tarafından bilinmekteydi ve bu bilgi resmi olarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından kamuoyuna açıklandı. Azerbaycan, Ermenistan’ın askeri provokasyonlarına karşı savunma hazırlıklarını tamamlayarak (Türkiye ve İsrail’den alınan İHA ve SİHA’lar başta olmak üzere yeni silahlar) yapılacak bir saldırıya karşı dikkatli bir politika yürüttü. Sonuçta Azerbaycan Ordusu’nun bütün savunma ve hücum hareketi tam zamanında gerçekleşti. Aslında düşmanın bu saldırısı ani olsa da beklenmedik değildi. Temmuz 2020’de Tovuz’da meydana gelen ateşkes ihlalinde olduğu gibi Azerbaycan buna da karşı saldırıyla cevap verdi. 27 Eylül’de Ermenistan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri, uluslararası hukuk normlarını bir kez daha ihlal etti. Sabah erken saatlerde başlayan saldırılarda sivil yerleşim alanlarına ve askeri mevzilere -ağır toplar da dahil olmak üzere- her yönden saldırıya geçen Ermeniler, sivil ve askeri kayıplara neden oldu. Ermeni birlikleri bu saldırının Azerbaycan halkı arasında panik, endişe ve korku yaratacağını umuyorlardı. Ama Azerbaycan’da halk, savaş haberlerinden endişe duymadı, panik yaşamadı. Aksine kamuoyunun ortak fikri savaşın sonunda başladığı şeklindeydi. Bu sayede işgal edilen topraklar kurtarılmış olacaktı. Azerbaycan ayrıca sivillerin güvenliğini sağlamak için meşru savunma hakkı çerçevesinde, uluslararası insani hukuka tam uygun karşı saldırı ve misilleme tedbirlerini uygulayacağını beyan etti.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 27 Eylül 2020 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasının 109. Maddesi, 29. Maddesi ve 111. Maddesinin gerektirdiği şekilde Azerbaycan Ordusunun bu saldırıları önlemek için karşı saldırı operasyonları başlattığını bildirerek ülke genelinde sıkıyönetim ilan etti. Azerbaycan işgal edilmiş topraklarını barış yoluyla olmaması halinde, askeri yolla da olsa er geç geri alacağını defalarca beyan etmiş ancak Ermenistan buna askeri bir söylem olarak yaklaşmıştı. Cephe hattında ağır yenilgi alan Ermeni birlikleri yaşanan savaş hakkında sahte bilgiler yayarak dünyada bir kamuoyu oluşturmak istedi. Ancak savaş işgal edilmiş olan Azerbaycan topraklarında devam etmektedir ve bundan zarar gören de bilhassa Azerbaycan’ın sivil halkıdır.

Ermenistan’ın Karabağ konusunda belirleyici bir etkisi yoktur. İhtilafın adil bir şekilde çözülmesi için en güçlü hareketi Moskova’nın yapacağı bir gerçektir. Sonuçta Rusya Minsk Grubu’nun üç eş başkanından biridir ve Ermenistan, Rusya ile çok yönlü ilişkiler içindeki bir ülke olmanın ötesinde -her ne kadar Paşinyan’ın Rusya ile araya mesafe koymak ve Batı’ya yanaşmak istemesine rağmen- onun “arka bahçesidir”. Onun için hiçbir güç Ermenistan’ı Moskova’nın etki alanından kolay kolay çıkartamaz. 27 Eylül 2020’de Ermenistan tarafından başlayan saldırılardan sonra Erivan ve Bakü arasında yaşanan gerginlik, savaş ve diplomasi trafiği bilhassa son günlerde Moskova’nın sessizliğine yol açtı. Rusya, Minsk Grubu üyesi olarak çatışmaların durması için her iki tarafa da çağrıda bulundu. Paşinyan’ın Putin’e müracaatı sonrasında, Putin’in “çatışma Ermenistan topraklarında olmadığı için karışamayız” beyanatı Ermenistan’ın Rusya’dan bölgeye müdahale beklentisini sona erdirdi.

Çözümsüzlüğün çözümü

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Ermenistan’a sadece işgal edilen topraklardan geri çekilme şartıyla savaşın durdurulabileceğini söyledi. Zira Birleşmiş Milletlerin 41. ve 51. Maddelerinde işgal edilen ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamak için bireysel veya kitlesel olmak üzere herhangi bir yola müracaat etme hakkını korumaktadır. Uluslararası anlaşmalarda işgalci ülkelerin korunmasına dair hiçbir kural veya hüküm yoktur. Bundan yola çıkarak arabulucuların sürekli Karabağ sorununun askeri çözümünün mümkün olmadığını açıklamaları anlaşılır değildir. Azerbaycan’ı pasif bir şekilde tutarak çözümsüzlüğün çözümünü kabul etmek zorunda bırakmak arzu edilendir. Bölgeye istediği zaman müdahale edebilecekleri kontrollü bir kaos istendiği anlaşılmaktadır. Ancak Azerbaycan daha önce de ifade edildiği üzere mevcut durumu adaletsizliği sona erdirme imkânına sahiptir. Cephede başarı sağlanıp işgal altındaki topraklar kurtarılmadan ateşkes çağrıları kabul edilmemelidir. Çünkü bu, bundan önceki tecrübelerden yola çıkarak yine sonuçsuz görüşmeler ve paket taleplerden oluşan uzun yıllar demektir. Ermenistan’ın işgal ettiği toprakları geri vermek istememesi sır değildir. Zira Ermeni siyasiler tarafından pek çok kez “toprağı ele geçirmek için kan döktük, kan dökmeden vermeyiz” şeklindeki beyanatları bilinmektedir. Ayrıca Paşinyan’ın 2019’da Hankendi’nde “Karabağ Ermenistan’ındır. Nokta” demesi askeri anlamda kışkırtıcı bir söylemdir. Temmuz 2020’de Tovuz Savaşlarından sonra Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Dağlık Karabağ Cumhuriyetini taraf olarak tanımak ve ayrılıkçıların kendi kaderlerini tayin hakkını istemesi unutulmamalıdır. Bahsedilen bu talepler Azerbaycan’ın ikinci bir “sözde Ermeni Devleti’nin” kurulmasını kabul etmesi demektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlarının yapmış oldukları açıklamalarda Azerbaycan’a en üst düzeyde destek verdi ve bundan sonraki süreçte de destek vereceğini beyan etti. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Bakü’ye yaptığı ziyaret bu desteğin en önemli göstergelerinden biridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Ermeniler tarafından işgal edilen toprakların kurtarılması için Azerbaycan’a her türlü desteğin verileceğini söylemektedir. Aliyev de Türkiye’ye verdiği destek için teşekkür etmektedir. Türk Devleti’nin bu tavrı başta bölge ülkelerinin ve konuyla ilgilenen diğer ülkelerin meseleye bakış açılarının oluşmasında etkili olmuştur.

Sivillere saldırı acziyettir

Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, işgal altındaki toprakların kurtarılması için uzun süre sabrettiklerini ve işgal altındaki topraklar kurtarılıncaya kadar anlaşma masasına oturmayacaklarını ifade etmiştir. Azerbaycan yönetimi, ordusu ve Azerbaycan halkı işgal altındaki toprakların kurtarılması konusunda istekli ve gayretli görünmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, daha öncesinde olduğu gibi bu çatışmada da Ermenistan’a açıkça destek vermiş, hatta Türkiye’yi suçlayıcı ve inandırıcılığı olmayan bir takım iddialar ortaya atmıştır. Ermenistan, cephe hattında bozguna uğrayınca uzun menzilli füzelerle Gence, Mingeçevir, Terter, Hızı gibi cepheden uzak yerleşim yerlerini ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı gibi stratejik hedefleri vurmaya başladı. Ermenistan’ın kendi topraklarından atılan bu füzelere Azerbaycan ordusu karşılık verirse Rusya’nın savaşa müdahale edeceğini planlanmaktadır. Fakat Azerbaycan bu provakasyonun farkındadır ve amacının sadece işgal altındaki toprakların kurtarılması olduğunu her fırsatta beyan etmektedir. Cephe bölgesinin çok uzağında olan stratejik bölgeleri ve sivilleri vurmak Ermenistan’ın acziyetini gösterdiği gibi aynı zamanda bir insanlık suçudur. Ermenistan, başta Rusya olmak kaydıyla dünya liderlerine müracaat ederek ateşkes yapılmasını istemektedir. Fakat Azerbaycan ordusu işgal altındaki toprakları kurtarıncaya kadar savaşa devam etme niyetindedir. Ermeni ordusu bozguna uğrasa da yaklaşık 30 yıldır işgal altında kalan toprakların kurtarılması biraz zaman alacaktır. En az kayıpla Dağlık Karabağ ve etrafındaki yedi bölge işgalden kurtarılıp Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü sağlanacaktır.